Monthly Archives: September 2014

POLİTIKACI MI DÜRÜST FAHİŞE Mİ?

Ben politikacı olsaydım kendimi çok ezik hissederdim. Düşünsenize mesleğinin halk nezdindeki karşılığı “yalancı, işine geldiği gibi konuşan”. Kimse kendisine “politikacı, politika yapıyorsun” denmesinden hoşlanmaz, bir tür küfür yani.

Bu durum öyle bize özgü falan da değil. En illkelinden en gelişmiş demokrasilere, yönetim biçimlerine kadar hepsinde politkacılar yalancı sayılıyor. Diziler, filmler yapılıyor politikacıların yediği haltlar anlatılıyor, yalancılıklarını, çevirdikleri dümenleri tiye alan komedi dizileri izlenme rekorları kırıyor, ödüller alıyor.

Politikacı deyince aklımıza hep kapalı kapılar ardında türlü dümenler çeviren insanlar gelmiyor mu?

Politikacı kime denir diye düşününce aklıma şunlar geldi.

1. Basit tek kelimelik cevabı olan bir soruya 10 dakika konuşup cevabı vermeyen kişiye polikacı denir.

2. Verdiği sözleri tutmayana politikacı denir.

3. Muhalefetteyken herşeye itiraz edene politikacı denir.

4. Halkı salak yerine koyana politikacı denir. Bu çok doğru olmayabilir. Doğrusu, halkın salak olanına oynayana politikacı denir olabilir.

5. Dördüncü madde dolayısı ile halkın çok salak olmayan kısmını hop oturtup hop kaldırana, “çüş artık bu kadar da olmaz, ulan göz göre göre yalan söylüyor” dedirtene de politikacı denir.

6. Sağ gösterip aslında soldan çakıldığını seneler sonra kitaplardan, hatıralardan öğrendiğimiz şeyleri yapana politikacı denir.

7. Halkın asil, kendisinin vekil olduğunu unutana ya da vekilliğin asillikten daha önemli olduğunu zannedene de politikacı denir. Buna halk da inanır. Bu sebeple vekiller yoldan geçerken asiller ona yol verir.

8. Koltuktan düşme korkusu olana politikacı denir.

9. Politikayı idealist bir meslek zannedip yapanlara kısa süre sonra “eski politikacı” denir. Ama artık lekelenmişlerdir. Geçmiş olsun.

10. Fahişelere (erkek veya kadın) de bazı bakımlardan politikacıya benzerler. Ancak politikacılığın aksine fahişelik dürüst bir meslektir. Milyonlarca kişiye yalan söylemek gerekmez. Üstelik müşteri yalanları, oyunları bilir, bunun bir yalan ve oyun olduğununun da farkındadır, parasıyla satın alır, vericem deyip vermemezlik olmaz, memnuniyet esastır.

Allah kimseyi politika batağına düşürmesin.

KUANTUM SEKS, KUANTUM PARA İSTİYORUM

Şu kuantum ne menem bir şeydir, araştırayım dedim. Kuantum yazdım Google’a sordum. Gelen ilk sayfada bir dünya ilgili konu geldi.

Meğerse kuantum çok önemli birşeymiş. Kuantum iyileşme, kuantum beslenme, kuantum düşünce, tasavvuf penceresinden kuantum, tanrı ve kuantum, kuantum koçluk, kuantum nefes, kuantum benlik, kuantum isim analizi (çüş artık), kuantum drama, ve de yüzlercesi daha.

Arada birkaç tane de “kuantum fiziği, mekaniği” gibi ilgisiz konu da vardı. Onlar herhalde konuyla pek ilgisi olmayan şeyler. Geçen gün civata, somun resmi arıyordum İngilizce “nuts” yazdım, aa bir baktım cıbıldak kız resimleri geldi. Bazen hoş sürprizler de oluyor işte. Google’da kuantum fiziği gibi manasız birşey çıkması da o hesap galiba.

İsmime bir kuantum analiz yaptırayım dedim, bedavasını bulamadığım için vazgeçtim. İnternet’de 50 TL’den 300 $ a kadar yapan yerli yabancı siteler buldum. Para peşin, kuantum ödeme kabul etmiyorlar. Anladım ki bu kuantum işi karlı birşey.

Biraz daha araştırayım dedim. Muzırum ya. “Kuantum seks” yazıp araştırdım. Ana! o da ne? “Seks kuantum sıçramayı tetikleyebilir” diye bir yazı. Hem de Türkiye’nin en iyi ebeveyn sitesi olduğunu iddia eden bir sayfada. Valla dünyadan haberimiz yok. Pek anlayamadım ne kadar, nasıl bir seks, ne kadar yaparsak nereye kadar sıçrayabiliriz, sıçradığımız yer neresi? Az mı yaptık da bir yerlere sıçrayamadık hala.

Neyse, sonra şu aklıma geldi. Hani şu bilim adamı geçinenlerin bahsettiği, Google’da da yanlışlıkla çıkan kuantum fiziği gibi saçma bir konu var ya oralarda şöyle deniyor. Efendim işte bir deney yapılıyor ama deneyi gözleyen biri olduğunda ve olmadığında sonuçlar farklı çıkıyormuş. Şimdi ben bunu kuantum seks le bağdaştırıyorum.

Hani meşhur bir soru vardır kuantumla ilgil olarak sorulur. “Ormanda bir ağaç devriliyor, ses çıkmış mıdır, çıkmamış mıdır?” diye. Benzer şekilde iki kişi seks yapıyor, odada onlardan başka kimse yok, sonra bir daha yapıyorlar bu sefer odaya bir rontgenci koyuyorlar, herif bunları dikizliyor. Bunlar seks yapmış mıdır yapmamış mıdır? Denemek lazım, ama ben bu soruyu sordum ya kendimi bir anda kuantum seks filozofu gibi olmuş hissediyorum. Kime ne. Kuantuma girdin mi sınır yok.

Şimdi arkadaşlar yakında kuantumseksyapalım.com’u açıyorum, seksin kuantumu, koçluğu, bilinçaltı seks deneyimi, telekinezik seks falan herşey var. Siz dostlarım indirimli üyelikten faydalanabilirsiniz. Kaçırmayın derim. Ayrıca lütfen paylaşın. Ne kadar paylaşırsanız her türlü kuantum gücünüz artacaktır emin olun.

Hepinize bol kuantum seksli günler diyorum. Rontgenciniz yoksa yapmış olur musunuz onu da şimdilik bilemiyorum.

Kuantum sizinle olsun.

OKULLAR AÇILIYOR, AİLELER “BAŞARIYI”, ÇOCUKLAR EZİYETİ PAYLAŞIYOR

Bir çift lafım var. Biri çocuklara, biri ailelere.

1. Çocuklar kendinizi sıkmayın, bunlar en güzel yıllarınız, sınıf birincisi, ikincisi olmak hiçbirşeydir. Tarih her alanda, sınıf sonuncularının, okullarından atılanların, başarısız sayılan talebelerin başarılarıyla doludur. Edison, Einstein, Churchill, Graham Bell, Beethoven ve hatta Leonardo Da Vinci. Emin olun saymakla bitmez.

Üstelik bunlardan biri olmak da başarı değildir. Yaşayabildiğin hayatla, işle, kazanabildiğin parayla mutlu olabilmek en büyük başarınız olacaktır. Ailelerinizin size tarif ettiği başarı tanımına kanmayın. Onlar ya kendi olamadıkları insanları sizin olmanızı istiyorlar ya da diğer ailelerle yarışmaktan kendilerini alamıyorlar. Farkında değiller ki size kötülük yapıyorlar. Onlara kızmasanız da olur, hoş görün ama başarı tariflerine kanmayın.

2. Anne babalar, çocuklarınız belki de hayatlarının en eğlenceli dönemini yaşıyorlar, zehir etmeyin, ihtiraslarınız uğruna onları yanlış yönlendirmeyin. sınıf birincisi olmanın dayanılmaz stresini onlara yaşatmayın. Zaten ikinci olurlarsa da niye birinci olamadı diye üzüleceksiniz. Siz okulda çok başarılı mıydınız, öyleyse nelerden feragat ettiğinizi hatırlayın. Başarısız mıydınız, siz ya da sizin gibi başarısız arkadaşlarınız şimdi çok mu mutsuz insanlar oldular?

Babam anlatırdı, lisedeyken bu çocuktan birşey olmaz demiş öğretmenleri. Ama sonra İktisat Fakültesinin ikinci mezunu olmuş, ikinci dünya savaşında da İsviçre’de doktorasını yapmış, bir iktisatçı olmuş.

Babamın çok başarılı bir yöneticilik hayatı oldu. Çok uzun yıllar, emekli olana kadar yabancı bir şirketin genel müdürlüğünü yaptı. Ama şu lafı hep kulağımdadır.

“Bir elektrik tamircisi olsaydım yaptığım işle çok daha fazla mutlu olurdum”

Birşeyleri tamir etmeyi yöneticilikten daha çok seviyordu.

Çocuklarınızla ilgili başarıyı onların mutlu olmasıyla ve özellikle okul dönemlerinde neşeli olmaları ile sınırlayın. Hayat zaten zor bir de siz eklemeyin.

Kısaca gerek yok, kasmayın ne kendinizi ne çocuklarınızı.

MASLOW’UN HİYERARŞİSİNDEKİ 3. BASAMAK İNSANIN RESMEN SIÇTIĞI BASAMAKTIR, KALDIRILISIN!

Yahudi, Müslüman, Türk, Kürt, zenci, beyaz olduğunu unutsa, insanlık insan olmayı becerecek belki de, adam adını 40’larda koymuş bu sefil ihtiyacın.

1. fizyolojik ihtiyaçlar
2. güvenlik
3. ait olma (aidiyet) ve sevgi
4. saygı
5. kendini gerçekleştirebilme

Bir yere ait olma kardeşim, aidiyetin vesayeti olmadan hem kafan ve kalbin özgür olur hem de belki daha iyi biri olursun.

Denizin Altından Tren Geçirirsek Uygar Olur Muyuz?

Olay aslında basittir.

“Uygar” kelimesinin Türk Dil Kurumu’na göre manası şudur.

Fikir, sanat ve endüstri alanlarında çok büyük bir gelişme göstermiş olan, medeni.

Bir kısım insan şu andaki politik gücün bizi medeniyette geriye götürdüğünü düşünüyor bir kısım düşünmüyor. Bu çok açık, birçok kesimin söylemleri ortada.

Bazılarımız, eskiye göre teknolojik yeniliklere ulaşmaya başlamış olsak da, bunların yanında demokrasinin, yaşam tarzının, beğenseniz de beğenmeseniz de batıya yakın bir medeniyetin kaybedilmesi uğruna bunları alkışlayamıyor.

Dünya zaten teknolojik olarak çok ilerledi. Hızlı trenler her ülkede yaygınlaşıyor. Esas marifet bunları başkalarına yaptırmak değil bunların teknolojisini bizim geliştirebilmiş olmamız olurdu.

Marmaray’la çok övündük, dağı taşı inlettik, kullanıyorum, çok da faydalı olduğunu düşünüyorum.

Ama el insaf İngilterede ilk su altı tüneli 150 sene evvel yapılmış. İlk metro istasyonu gene 150 senelik ve hala çalılşıyor. Biz hala kendi teknolojimizi yaratacak medeniyet/uygarlık seviyesine ulaşamamışız ve bunlardan herhangi birini de dünyaya satamamışız. Amerikalılar 30 sene evvel ayda yürüdükleri zaman bu kadar yaygara koparmamışlardı.

Yurt dışında inşaat projeleri yapmak yetmez. Kaç tane dünya çapında mimarımız var ona bakılır. En büyük değil en küçük adliye sarayıyla övünülür.

Japonların boğazımıza sualtı tüneli yapmasına sevinelim ama niye biz niye hala kendi bilimimizle bunu yapıp başkalarına satamıyoruz diye de üzülelim.

Kendi yapmadığımız, parasını da yap-işlet -devret veya benzeri şeylerle karşıladığımız bu projelerle övünürken bari adamların 30 sene evvel ayda yürüdükleri zamankindan daha fazla yaygara koparmayalım.

Bugün Mars’ta arabalar yürüyor, 37 sene evvel uzaya gönderilen Voyager 1 artık güneş sisteminden çıktı va hala çalışıyor, bilgi göndermeye devam ediyor ve üstelik 2025 e kadar da çalışacağı söyleniyor.

Bir ülkenin medeniyeti ve ne kadar uygar olduğu, yarattığı bilim, mucitleri, düşünürleri, sanatçıları ve onların ürettiklerinin hem kendi toplumları hem de başkaları tarafından ne kadar özümsendiği, kullanıldığı ile ölçülür. Bireylerinin ne kadar özgür, hak sahibi, demokrat olabildiği de başka bir kıstastır.

Amerikalılar Voyager’ı yaptılar ama bana göre hala çok da medeni bir ülke sayılmazlar. Yani tek başına teknolojide çok ilerlediler ama, bazı Avrupa ülkeleri onların sosyal güvenlik, demokrasi, eğitim, toplum sağlığı v.b. alanlarda hala çok geri olduğunu düşünüyor ve hatta alay konusu yapıyorlar.

Bir çocuğu 18 yaşına kadar büyüttüğünüz için övünemezsiniz. Aç susuz bırakıp öldürmezseniz zaten büyür. Bitkiler de öyle. Ama 18 yaşında çağdaş, uygar, ahlaklı, başkalarının haklarına saygılı (tabii bunların tarifi kişiden kişiye değişir) bir çocuk yetiştirebilmişseniz övünebilirsiniz.

Teknolojik ürünlere sahip olmak teknolojiye, teknoloji alt yapısına, kültürüne sahip olmak değildir.

Özal olmasaydı bugün cep telefonlarımız olmayacak mıydı?

Ben 1985 yılında evlendiğimde annemin ben ilkokulda iken yazdırdığı telefon evimize 20 sene sonra gelebildiğinde çok sevinmiştik. O dönemlerde yurt dışıyla telefonda konuşmak için hem saatlerce sıra bekleyip hem de bir servet harcayabiliyordunuz.

Bugün hepimizin cebinde, aldığımız anda bütün dünyaya bağlanabileceğimiz, ve daha bir sürü şey yapabileceğimiz telefonlar var.

Ama hala telefonda konuşmayı bilmiyoruz, çünkü o iş telefona sahip olmakla olmuyor. Konuşmayı bilme kültürüne, görgülü olmaya bakıyor.

Geçen akşam TV de bir hatip “Hocam evde biblolar var, dinen uygun mudur?” diye sorunca “değildir dinimizce onlar da heykele girer yasaktır.” dedi. Bu kafa egemen oldukça ne bilim, ne sanat, ne felsefe ne müziğimiz gelişir.

Evindeki bibloyu günah sanan bir toplumda hızlı tren olması fazlasıyla ironiktir. Hatta daha İstanbul’dan Bursa’ya, İzmire normal trenle gidemezken hızlı tren olması da başka bir tarihi çarpıklıktır.

Dolayısı ile paramız varsa başkalarına yaptırdığımız, yoksa yap-işlet formülüyle gene başkalarına yaptırdığımız şeylerle övünür dururuz.

Unutmayalım 1900 lerin başında Osmanlı’da sanayi çaput ve kundura imalatından öteye geçmemişken sanayi devriminin üzerinden 250 sene geçmişti.

Osmanlı ile ilgili, tarih kitaplarımızdan ne öğrendik? Şurada burada savaştık, fethettik, yendik, yenildiysek de haksızlık yaptılar, hainler vardı. Başka? Sanayiden, ticaretten, bankalarımızdan, fabrikalarımızdan, buhar makinamızdan tiyatromuzdan, müziğimizden bahseden oldu mu? Evet şiir falan vardı ama ancak yazanın yakınındakiler biliyordu çünkü matbaa yasak olduğu için kimseye ulaşmıyordu.

İlk Türk/Osmanlı romanı da 1850 lerde, Shakespeare Rome ve Juliet’i yazdıktan 250 sene sonra yazılmıştı.

İşte bu farklar yüzünden, bazılarımız bu medeniyet uçurumu daha da büyüyecek diye kaygılanıyor onun için de bunları umursamayanlar kadar çoşamıyor.

Bu coğrafyanın kafası ne zaman değişecek, uygar eğitime, sanata, pozitif bilimlere ne zaman değer verip kutsallarını kendi bireysel özgürlüğü içinde yaşamaya başlayacak, bakalarıyla kavga hatta öldürme bahanesi yapmayacak işte o zaman bu medeni denen dünya ile aramızdaki 150-200 senelik fark o zaman kapanmaya başlayacak.

O da bugün başlarsak. Yani daha zor.